Geciktirme Gelişlerini

Özel olmak…Her şeyden özge,yani eşsiz olmak,belki tanrısal bir ifade ama kimseye benzememek.Şiire,romana konu olmak.Kaynağı olmak  gözlerde doğup kalbe akan tüm ırmakların.Sonra nedeni olmak tüm sevinçlerin. Ve mutluluğa açılan tüm kapıların gizli şifresi olmak.

Yıldızlı gecelerin aydınlığında Toros’larda Karacaoğlan’ın kulağına aşkı fısıldamak.Konya’da Mevlana’ya “Gel” dedirtmek. Bir ayrılık şarkısında nağme,daha bestelenmemiş bir operanın sihirli notaları olmak. Süphan’da, Siyabend’in yanağına düşen Xecé’nin bir damla gözyaşı,Ninova’da güneşi kıskandıran tanrıça olmak. Mezopotamya’da Newroz ateşi olup, ısıtmak kara kışın dondurduğu tüm umutları.Yeniden özgür olmak.Koşmak deli taylar gibi uçsuz bucaksız bozkırları.

Merhameti,sevgiyi yeniden tanımlamak.Zeyniler köyünün küçük Munise’sinin karda donmak üzere olan minicik ayaklarını ısıtmak şöminenin yanı başında.Anne şefkatini yorgan misali sarmak, üşüyen küçücük bir bebeğin soğuktan morarmış tenine.Çalıkuşu olmak Anadolu’nun unutulmuş gözden ırak bir coğrafyasında….Sen olmak karagözlüm. Özel ve özge olmak…

Ne kadar özel olduğunu,çaresiz kelimelerin sırtına vurmadan anlatmak isterdim sana olan aşkımı.Ama o kadar kifayetsiz ki  sözcükler; Durmadan dönüp duruyorum yorgun cümlelerin  anaforunda. Her dönüş sorası çaresizliğinde tekrar sarılıyorum o sözcüklere.Hani seni anlatabilecek olanı belki yakalarım diye.

Kara gözlerini anlatamıyorum mesela.Bazen bir zeytinin, bazen de Ninova’nın asma bahçelerinde yetişen,üzüm tanelerindeki karaya benzettiğim. Yürüyüşün o kadar yumuşak ki yere basıp,basmadığından bile şüphe duyuyorum.Ancak pamuk yürüyüşü diye basit anlamlar yüklediğim.kelimelerin çaresiz kaldığı anlar var ya, işte o anları yaşıyorum kanamalı bir hastanın çaresizliğinde.

Arada bir gelişlerin var ya bana,ölümden beter gidişlerinin sebebi oluyor. Gelişlerin olmazsa gidişlerinin acısı da olmayacak biliyorum. Gelişlerinden aldığım hazla gidişlerinden duyduğum acıları tarttığımda,nedense gidişlerinin acısı daha ağır basıyor.Buna rağmen yine gel.Çünkü dokunduğun her nesne biraz sen oluyor.Sen kokuyor oturduğun sandalye.Dokunduğun masa seni anlatıyor bana sen gittikten sonra.

Sen gittikten sonra kapatıyorum tüm kapıları pencereleri. Zira,kokun daha uzun süreli eşlik ediyor bana.O zaman daha uzun süre kalıyorsun benimle.Daha uzun süreli hissediyorum varlığını.Masada bıraktığın ve hep üşüyen ellerini avuçlarımda ısıtıyorum sen gittikten sonra.Sıcacık olsunlar diye…Kokuna sarılıyorum. Sana sarılırcasına,sımsıkı.Dudaklarından bir renk koparıyorum. Ardından her yer kızıla boyanıyor.Kızıl bir alev sarıyor dudaklarının değdiği dudaklarıma Yangınlar çıkmasın diye dua ediyorum.

Bu kez geciktirme gelişlerini. Sen olmayınca çok yalnız kalıyorum.Sen olmayınca Üşüyorum.

                                 Seyfettin ESİN