Sevgili

        Deniz kıyısında bir kentteyim simdi. Denizi olmayan toprakların denize sevdalı çocuğu… Kocaman doyumsuzluğun açlığı içinde dalgalar burada. Belki de büyük bir ummandan gelmenin doyumsuzluğu, kıyıları pervasızca vurmaları o dalgaların. Deniz kızlarının,gemileri amansızca yutan anaforların,kayıp ülke Atlantis’lerin Masallarından uzak: Zal oğlu Rüstem’in Mem U Zin’lerin masallarıyla büyüyen bu çocuk;Şimdi denizin tüm maviliklerini cömertçe sunduğu bu coğrafyada Badişan kenarında koparıp sunduğun gelinciği saklıyorsa hala senin için yazdığı şiirleri biriktirdiği defterin arasında,hata mı etti yar… Hiçbir tanım tanımlayamazken aşkı; defterimin arasında sakladığım gelinciğin kurumuş  yaprakları sevdamın tek tanığı. Unutma,artık sonbaharım ben.Başka bir deyişle hüzün. Sevdam bir kuru yaprak gibi sürükleniyor dalgaların arasından. Duyuyorum ama kıpırdayamıyorum. Saçlarım rüzgar, bakışlarım ateş olur da, bir tek adın kalır dudaklarımın arasında… Ellerim elveda olmadan umutlarını,ya da badişan kenarında bir daha geri vermemek üzere aldığın sevdamı şimdi borç verir misin bana sevgili?
       Sensizliğin  yetmezmiş  gibi kafiyelerimi de bastırıp kıyafetlerin arasına,gittin. Boynu bükük  şiirlerim şimdi. Çaresiz günlerde, telefonuma düşecek çağrını bekleyeceğim.O zaman yeniden yazmaya başlayacağım. Karşıma çıkan her mısranın içinde tekrar seni yaşayacak,seni arayacağım . Seni bulamadığım her dize mahzun bir şekilde göğsüme yaslayacak başını. Beraber ağlayacağız o dize ile. Sığ bir denizde boğulacak kaleminin ucundaki sevdan. Hiç bir zaman bitmeyecek yar. Işık ışık gözlerinin dünyamı aydınlatması hiç değişmeyecek.
       Bir gün gelirsen… Ayrılığa okunan şiirleri getirme. Ellerinde çiçekler, dilinde sevdalı türküler olmalı. Ya da gel bırakalım bu konuyu sevgili, yol ayrımından başka konuşacak konu mu kalmadı… İyisi mi sen bir sürü anahtar getir yanında. Güzel bir öykünün, denizin, yağmurun, güzel düşlerin, şarkıların, güneşli bir havanın anahtarını getir, tadı damağımda kalacak sohbetinle.
      Bir gün gerçekten gelirsen, hasretlerden şikayet etme yar.Valizinde kıyafetlerinin arasında götürdüğün kafiyelerimi yeniden çıkarıp ilk otobüsle gidelim aşkı tanrısal bir yapıda bulduğumuz Badişan’a.. Siyabend’i şahit yapıp Süphan’ın en yüksek doruğuna sevdamızı yazalım yeniden. Yoksa. Burada  akşama dönüşecek gün, uzayacak zaman umutsuzluklara. O siyah gemilerin güvertesinde kimse farketmeden. Çocukluğumun rüzgarını ve zamansız düşlerimi yanıma alıp biraz kırgın, biraz yorgun, biraz suskun gideceğim buralardan.
      Sanma yalnız gideceğim.Seni de götürüyorum yar.

 

                                                       Seyfettin Esin