Üşüyorum

Sana, kış mevsiminde arada bir açan güneşe benzediğini söylememiştim değil mi? O kadar çok ortak yönleriniz var ki kış güneşi ile. Öyle birkaç sözcükle anlatılır gibi değil güneşe olan benzeyişin. Her fırtına sonrası, arada bir açan ve güneş gibi içimi sımsıcak kılan gelişlerin olmasa. Mümkünü yok, donardım şimdiye kadar. Sen açmayınca buz kaplıyor her yeri. Serçeler ayazda titreyip duruyorlar çığlık çığlığa. Sen olmayınca çok soğuk dünya.Üşüyorum.

Bu kez geciktirdin ya  gelişlerini.Bu yüzden oldukça uzun sürdü kış.Arada bir açabilirdin ısıtmak için dünyamı.Ama gelmedin.Gelmek için bir newroz sonrasını mı bekliyordun? Ama unutma ki sen, güneşimdin benim.Başka güneşlere benzemek zorunda değildin ki. Bu yüzden newroz sonrasını beklemenin ne anlamı vardı.Baksana Ninova’ya yağan kar eridi.Şimdi Dicle’nin coşmuş suları Babil’in esrarına aldırmadan akıyor denize doğru.

 Çalıkuşum Bu kez gecikme Gelişinle uykudan uyanan duygularım newroz öncesinin ayazında kalmışçasına titremesin yine.Göğünle,güneşinle,sıcaklığınla gel.Unutma daha ısınmadım.

Bu kez Kawa’nın çekicinin okşadığı kor kıvamında yak bedenimi.Sıcaklığınla arındır bedenimde kıştan kalma ne varsa.Ellerinin sıcaklığını ver bana tutarak ellerimi. Susuzluktan kurumuş damarlarımı dudaklarının neminde aç.Sonra istersen öldür ve göm beni gözlerinin karasına.

Hep hazin biten Kürt efsanelerinin gizeminde saklı kalmış gibi bu kez dramatik bitmesin sevdamız Siyabend’in gözlerinde akan yaş gibi, zindanın taş duvarlarına. Xecé’nin çığlığı olmasın ve yüzyıllarca yankılanmasın sevdamız Süphan’ın yalçın kayalıklarında

Bu kez gel. Unutma seni bekliyorum ve üşüyorum,

                    Seyfettin Esin.