SEN GEL HELE

12.04.2009 19:30

SEN GEL HELE

İçimde birikmiş ve sana diyemediklerim var. Birike,birike dağ gibi büyümüş olan diyemediklerim. Hangi birinden başlasam bilmem ki….Her biri dağ büyüklüğünde anlam yüklü. Her biri kendine göre bambaşka aciliyetler içeriyor. Her biri oldukça önemli ve ben,sana hiçbirini açıklayamıyorum.

Korkuyorum. Zaman içerisinde kör düğüm olmuş duygularımı sana tam olarak ifade edemeyeceğim diye korkuyorum. Korkuyorum. Çünkü his etiklerimi anlatacak kelimeler bulamıyorum. Hangi sözcüğün kapısını çalsam kendimi ifade etmek için,çaresizlik içinde boyun büküyor ve yanlış kapıyı çaldığımı söylüyorlar sanki suratıma karşı. İyi de çalıkuşu: Ben sana hasretimi nasıl ifade edeceğim.

Şimdi burada olsan, minik ellerini avuçlarıma alabilsem,ardından uzun bir yolculuğa çıkacağımı biliyorum seninle. Biliyorum çünkü, beş bin yılın gizemi var gözlerinin karasında. Biliyorum… Mezopotamya’nın sırlarla dolu dünyasına açılacak kapının anahtarı varlığında saklı ve teninde yeşermeye hazır bekliyor yeniden yaşama bağlayacak umut tohumları.

Varlığın Babil’in asma bahçeleriydi ,Ninova’nın arşa çıkan ziguratları. Dicle’nin zemzemden farkı olmayan sularlıydı tarihe sızan.varlığın tabletlere işlenmiş ilk harfleriydi medeniyetin. Varlığın Sevdasıydı Siyabend’in, Sonradan   Juliet’i  Romeo’ya imlam kıldıran. Oysa yokluğun acının kanın ve nefretin adı idi Mezopotamya’da.Dehhak’ın zulmüydü süren asırlar boyu.Bu gün hala gözyaşı dinmiyorsa Mezopotamya’da. Bu gün Dicle, hala huzuru özlüyorsa:Tek sebep yokluğundur Çalıkuşu. Başka bir şey değil.

Şimdi, gelsen diyorum.Su kapı önündeki beliren karartıya kafamı kaldırsam da senin gül yüzünle karşılaşsam.Sonra yüzünde hiç eksilmeyen tebessümle “merhaba” deyip girsen içeri. Yüreğimde birikmiş Mezopotamya özlemi bir baş ağrısına verilen ilaç gibi dinse kollarının her sarılışıyla.Sora… Sonrası önemli değil Sen gel hele..

                                                                                            Seyfettin Esin

 


—————

Geri