Meçhul Sevgiliye 5. Mektup 

Yaban Gülü’m

     Bu akşam ay yok. Sanki kötü bir şey olacakmış gibi kasvetli bir hava var Söke’de.En son iki saat önce güneş,son vedasını yaparak ayrıldı aramızdan. Ortam:aşıklara,hastalara ve kötülere kaldı. Hayatta hiçbir şeyi dert etmeyenler,birazdan başlarını yastıklarına dayayıp,yeni bir günü karşılamak üzere gözlerini kapatacaklar. Ben yine,sana ayırdığım köşede seninle olacağım. Saçlarımın arasında dolaşan parmaklarını his ederek başımı dizlerine koyacak,en güzel şiirlerimi yine okuyacağım sana.

     Geceyi çok seviyorum Yaban Gülü’m. Çünkü orada sen varsın. Çünkü seni çok seviyorum.

     Gece deyince,hatırladım. Hala yalnız kalmaktan korkuyor musun?Korkularını bastırmak için radyonun sesini yükseltme alışkanlığın devam ediyor mu? Uyurken gözlerine kapattığın o küçük,pembe havlu yine duruyor mu yastığının altında?Ve hala gözlerini kapatır kapatmaz gördüğün hayalime “Aşkım” deyip kolları genişleterek açıyor musun? O an yanağına yapışan tebessümün sabahın ilk ışıklarına kadar sürüyor mu?Her gece bir kedi yavrusu gibi kıvranıp yattığın odanın bir köşesinde seni hayran,hayran izlediğimi his ediyor musun hala?

      Ne garip... Sanki bu sabah ayrılmışız gibi avuçlarımda hala terlemiş elinin nemi var. Oysa yüzyıllar oldu sanki benden kopuşun. Hatta bin yıllar oldu. İsa ile birlikte çarmıha gerilenlerden biri de bendim. O karışıklığı fırsat bilerek çarmıha sen gerdin beni. Evet,evet sen. Bir Tanrı edasıyla sevdiğim sen. Çarmıha gerilirken birileri; Bu fırsatı kolluyormuşçasına, acımasızca gerdin onlarla birlikte. İsa uçtu. Bir ben kaldım çarmıhta. Kimse bir anlam veremedi orada kalışıma. Ellerime ayaklarıma çakılan çivi çarmıhın gereğiydi ama kalbime sapladığın çiviye kimse bir anlam veremedi. O gece,Tanrısı İsa’yı çok sevdiğinden aldı götürdü çarmıhtan. Oysa yalnız sana tapan benim,kan-revan içindeki yalnızlığıma sadece mehtap şahitti. Oldu bitti ye getirirken her şeyi,başını dizlerime koyup şarkılar söylediğine defalarca şahit olan ay, o gece sabaha kadar hıçkırarak ağladı. Fark etmedin.

      Bütün zamanlarım şu muhasebe ile geçiyor.” Hala seviyor muyum” diye. Galiba evet. Hatta galiba sı fazla. Seviyorum seni. Soğuk bir sonbaharlar gibi geçen ömrüme bir ilk bahar tazeliğinde giren seni seviyorum. Bunca tattırdıklarından sonra,bunca çektirdiklerine rağmen seviyorum seni. Pek inanmam ama,çoğu zaman bir büyüye kurban gittiğimizi düşünüyorum. Çünkü tarlaya ekilen karpuz çekirdeğinden maydanoz bitmesine benzeyen anlaşılmaz değişikliğini başka türlü yorumlamak imkansız. Bir büyü olmalı kopuşumuzun nedeni. Yoksa deliler gibi beni seven sen,bu kadar değişmezdin. Seni seviyorum Yaban Gülü. Dedim ya avuçlarımda hala terleyen elinin ıslaklığı duruyor.

      Yaban Gülü’m: Ayrılık üzerine o kadar çok şey yazıldı ki…Bizim ayrılığımızı anlatacak ne bir makale,ne bir şiir nede bir roman henüz yazılmadı .Şarkılar henüz bestelenmedi.”Ölüm ile ayrılığı tartmışlar elli dirhem ağır basmış ayrılık.”türküsü sana olan özlemlerimi anlatmaya yetmez. ”Ayrılık, ayrılık aman ayrılık. Her bir dertten ala yaman ayrılık.”ezgisini de belki,ayrılığımızın hiçbir dertle ölçülemeyecek kadar özge olduğunu anlattığını var sayıp,teselli olarak kabul edebilirim ancak.

       Belki ayrıldık. Belki faili meçhullerin listesine,sevdamızın adını da ekledim ama; İçimde hala garip bir umut var.”Bitmedi” diye. Çünkü,hala bana ödemen gereken bir açıklama borcun var. Senin borcuna olan sadakatini bildiğimden; Bir deniz kenarında mı olur, yoksa bir otobüs durağında mı bilemem ama,bana bu açıklamayı yapacağına inanıyorum. Aslında nerede nasıl olacağı da o kadar önemli değil. İnanıyorum. Evet,evet hiçbir şeye inanmadığım kadar inanıyorum. Yoksa başka türlü vicdanına hüküm geçiremeyeceğini, kabuslarla yatağından fırlayarak uyanacağını bildiğimden, bekliyorum.

        Sana yarın yine yazmaya devam edeceğim.Bekleyip beklemediğini bilmeden.